Sosyal Medya ve Psikoloji.. Modern çağda çoğumuzun vazgeçilmez parçası haline gelen sosyal
medya; kullanım amaçlarımız değişkenlik gösterse de tüm dünyayı ortak bir
paydada buluşturmasıyla her birimizin istediği kimliğe bürünerek var olduğu bir
dünya düzeni ortaya koyuyor. Kimimiz bilgiye ulaşmak, kimimiz sosyalleşmek,
kimimiz de sesimizi büyük kitlelere duyurabilmek için bu platformlarda yer
alıyoruz. Kendimizi ifade etmek için bulunduğumuz sanal ortamda başkalarının
görüşlerinden ve hayat tarzlarından etkilenme ihtimalimiz de bir hayli artıyor.
Ancak etkilendiğimiz bu görüşler bizi olumlu olduğu kadar olumsuz da
yönlendirebiliyor. İş çığırından çıktığında başkalarına benzemek, başka
kalıplara girmek bizi olduğumuz kişiden de uzaklaştırabiliyor.
Güzellik algımızı, hayata bakış açımızı ve ideallerimizi zamanla yenileriyle değiştirip
başta eleştirdiğimiz “o insanlar” gibi davranmak bize normal gelmeye
başlıyor. Trendleri belirleyen bu kişilerin yönlendirmesiyle şekillenen bir
hayatı yaşamanın sonu olmadığı gibi, sosyal medyanın her gün değişen tarzına
ayak uydurmak da epey yorucu olabiliyor. Modaya, alışverişe ve tüm zevklere yön
verme gücünü elinde bulunduran sosyal medyayı kendimize kıstas alarak yaşam
stilimizi belirlemek; bizi doyumsuz, sıkılgan ve yapay bir benlikle baş başa
bırakıyor. Sıkılgan ve yapay bir benlikle baş başa bırakıyor.
Sosyal Medyanın Yanılgısı ve Psikoloji
Yeni trendlere ayak uydurmak ve başkalarından farklı olmamak adına sosyal
medyada birçok davranışta bulunuyoruz. Filtreli fotoğraflar paylaşmak, cilt
kusurlarımızı gizlemek, hatta vücudumuzdaki fazlalıkları düzeltmek bunlardan
sadece birkaçı. Mükemmel vücutları, pürüzsüz ciltleri, son moda kıyafetler ve
lüks eşyaları her gün görmek; ister istemez bizi de mükemmel olmaya itiyor. Bu
sözde mükemmelliğe ulaşanları da zihnimizde yüksek mertebelerde konumlandırıyoruz.
Bu insanların sadece varlıklı ve güzel olduğuna değil, aynı zamanda hayatın her
alanında şanslı ve başarılı olduğuna da inanmaya başlıyoruz. Bu noktada oluşan
durum, Stanford Üniversitesi araştırmacıları tarafından ortaya atılan
“Ördek Sendromu” nu tam olarak açıklar nitelikte.
Ördeklerin suyun üstünde kayıyormuşçasına rahat yüzdüklerini gördüğümüzde suyun altında
durmaksızın çalışan ayakları hangimizin aklına gelir ki? Sosyal medyada
yaratılan mutlu, zengin ve başarılı insan imajlarının bizde bıraktığı etki de
tıpkı böyledir. Çabasız görünen kısım yalnızca yüzeydedir ve hepimiz sosyal
medya profillerimizi kendimizi görmek istediğimiz en iyi şekilde yaratırız. Bu
yüzden kendimizde olduğu gibi diğer insanların da yüzeyin altında barındırdığı
yönleri olduğunu bilmenin; sorunlarımız farklı olsa da başa çıkabilmek ve
kendimiz olmak açısından büyük bir yardımı olacaktır.
Sosyal Medyanın Yanılgısı ve Psikoloji
Peki, bunun farkına varamayıp bize dayatılan mükemmellik araçlarına
ulaşmak hayattaki temel hedefimiz olduğunda ve ulaşmaya çalışırken
gerçek benliğimizden hızla uzaklaştığımızda neler olacak? Zamanla kendi
değerlerimizi, geleneklerimizi, düşünce tarzımızı, hatta tüm doğrularımızı
değiştirmiş olacağız. Maddi imkânların, lüks tatillerin ve hediyelerin her şey
demek olduğu bir dünyada kendimizi değersiz, unutulmuş ve mutsuz görmek;
depresif ve memnuniyetsiz bir kişiliği de beraberinde getirecek. Bir süre sonra
sosyal medyadaki hayali mükemmelliği gerçek hayata da uyarlamak için idealin
peşinde umutsuzca koşacağız.
Sosyal Medya ve Psikoloji.. Yıllarca hayalini kurduğumuz son model
arabanın, yeni trendlere göre dizayn edilmiş bir evin, en lüks çantaların
sahibi olmamız mümkün. Ancak maddi anlamda doyuma ulaştığımız anda, salt
niceliğin tatmin edici olmadığını da anlayacağız. Hepsini elde ettikten sonra
durup düşündüğümüz zaman “Hala neden mutlu değilim?” de diyebiliriz.
Çünkü bir ruhu doyuran şey; rahat bir vicdan, samimi ilişkiler, güçlü bağlar ve
mutlu bir yuvadan ötesi değildir. İş hayatının yoğunluğundan, sorumluluk
ve mecburiyetlerden artan zamanda bize kalan; sevdiklerimizle bir arada olmak,
içten bir gülümseme, karşılıksız yapılan iyilikler ve huzur dolu anlar
olduğunda hayat tam anlamıyla doyurucu bir hal alacaktır. Ayrıca bunları
sağlamaya çalışmak; değindiğimiz maddi imkânları sağlamaktan çok daha kolay.
Gerçek duygular gerçek izler bırakır ve kolayca silinmezler. Bu
duygularla yaşanan bir hayat, zorluklarla dolu olsa da bize güç veren
insanların varlığıyla yaşanabilir hale gelecektir. Görünürde mükemmel olana
ulaşma çabasından ve yanılsamalar dünyasından çıkarak suyun altındaki gerçek
benliğimizi beslemek asıl hedefimiz olduğunda en özgür ve eşsiz halimize
kavuşacağız.
Yazarlarımızdan daha fazla güncel yazılara ulaşmak isterseniz Faydalı Yazılar Kategorimize göz atabilirsiniz.