Aklın Ötesinde Değişimin Eşiğinde olan Psikoloji dünyası, her geçen gün kendi bünyesine yeni bilgiler katmakta ve bunları insanlığın hizmetine sunmaktadır. Elde edilen yeni bilgiler insanı ve insanın doğasını anlama noktasında ruh sağlığı çalışanlarına yeni ufuklar açmaktadır. İnsan doğası hala keşfedilmeye açık en gizli hazinelerden biri olmakla kadim sırlı duruşunu devam ettirmektedir. Psikoloji bilimi tarih serüveni içerisinde belirli kırılmalar yaşamış ve günümüzde de yaşamaya devam etmektedir. Bu bağlam çerçevesinde düşünüldüğü zaman bu kırılmalara bağlı olarak yeni gelişen ekoller de insan doğasını anlama ve anlamlandırma noktasında yeni şeyler söylemiştir ve söylemeye de devam edecektir. Yeni ekoller ortaya çıkana kadar psikoloji de çığır açıcı görevi Analitik psikoloji ve Davranışçılık üstlenmiştir.
Freud’yan bakış açısı insan doğasının yıkıcı olduğunu ve insanın saldırganlık ve cinsellik olmak üzere iki temel dürtüyle hayata geldiğini ifade eder, bunun yanın sıra Bireysel psikoloji ve Adler’yen bakış açısında ise insan aşağılık kompleksi ile yaşama gelmektedir. Bu ekollerin insan doğasını kötü ve eksik olarak kabul etmesinde tarihin genel seyri hiç şüphesiz etkili olmuştur. Descartes’in bilim dünyasında yaptığı devrim ve insanın genel olarak işleyen bir makine algısı bu etkinin başını çekmiştir. Bunun yanı sıra Newton’cu fiziğin getirdiği yeni önermeler ve hiç kuşkusuz Darwin’in Evrim teorisi ve güçlü olanın hayatta kalması gerektiği (doğal seleksiyon) gibi bakış açıları tüm dünyayı ve bilim dünyasını etkilerken psikoloji dünyasını da es geçmemiştir. Tüm bunların yanında insan doğasına daha iyimser bakan psikoloji ekolleri de var olmuştur hiç kuşkusuz, akla ilk gelen Maslow ve Rogers’ın başını çektiği Hümanist ekoldür.
İnsanın düalist yapısı (ruh ve beden) inkâr edilemeyecek bir şekilde göz önünde durmaktadır. Avrupa’da yaşanan Aydınlanma Çağ’ı ile birlikte insan ruhu ikinci plana atılmış ve akıl tek gerçek olarak ön plana çıkarılmıştır. Bu bakış açısına bağlı olarak insanı anlama ve keşfetme yolculuğunda yalnızca akla dayalı yöntemler tercih edilmiştir. Kalbin inkâr edildiği dünya da insan kendi dünyasını ne kadar tanıyabilir sorusu her geçen gün kafaları kurcalayamaya devam etmektedir. Aklın örtüldüğü ya da akamete uğradığı ve kalbin var olmadığı bir zaman diliminde insana kim, nasıl yol gösterecektir? Zaman ilerledikçe ve kalbe dönüşe yönelik atılımlar oldukça ve bu rüzgar bilim dünyasında tesir ettikçe yeni bir dünyanın kapı eşiğinde beklemeye başlayabiliriz. Bu noktanın psikoloji de yansımasına bakıldığında en güzel örnekler Trans personel (benötesi) psikoloji ve Pozitif psikoloji olmuştur. Aklın Ötesinde Değişimin Eşiğinde!
Aklın ve kalbin birlikteliği ortak bir kapta insana sunulduğunda, insanın anlamı ve keşfi hiç şüphesiz daha kolay ve anlaşılır olacaktır. İnsan doğasının iyi olarak kabul edildiği anlayışı ve tüm atılımların bu düşüncede olması insanın kendini arayış sürecinde insanlığa yeni ufuklar açacaktır. Psikoloji dünyası daha fazla söz söylerken bizler bu dünyanın neresinde duracağız, sorulması ve cevaplanması gereken asıl soru hemen yanı başımızda durmaktadır. Son sözü büyük ruh bilimci Kierkegaard söylesin; Kendinizi sevmeyi unutmayın.
Diğer makalelerimize Faydalı Yazılar Kategorimizden ulaşabilirsiniz.